
Kadın girişimciliği, Türkiye’de özellikle son 25 yılda önemli bir dönüşüm sürecinden geçiyor. Decacorn Angels CEO’su Duygu Eren’e göre bu dönüşüm, farklı özellikler taşıyan üç temel evrede şekilleniyor. 2000–2015 dönemini “ilk evre” olarak tanımlayan Eren, bu yıllarda sosyal fayda odaklı, yerel ve çoğunlukla kamu destekli kadın girişimlerinin öne çıktığını belirtiyor. Kooperatifler, el emeği ürünler ve toplumsal kalkınma projeleriyle öne çıkan kadın girişimciler, o dönemde sosyal sorumluluk merkezli, STK ve kamu iş birlikleriyle güçlenen bir yapıya sahipti.
2015 sonrası başlayan “ikinci evre” ise teknolojiye daha entegre, küresel ölçekte rekabet edebilen girişimlerin yükseldiği bir dönem oldu. Kadın kurucular bu dönemde sadece yerel etki yaratmakla kalmadı; fintech, healthtech, edtech, SaaS ve sürdürülebilirlik gibi alanlarda ölçeklenebilir ve yatırım alan projeler geliştirdiler. Hızlandırma programları, melek yatırım ağları ve devlet destekleri sayesinde kadın girişimciler, yatırımcıların radarında daha fazla yer bulmaya başladı.
Yüksek teknoloji şekillendiriyor
Eren, 2020’li yılların başında kadın kurucuların küresel ölçekte yalnızca %2-3 oranında yatırım alabildiğini, Türkiye’de de benzer bir tablonun geçerli olduğunu vurguladı. Ancak 2023 sonrası dönemde, toplumsal cinsiyet eşitliğini önceleyen yerel ve uluslararası fonların etkisiyle bu oranlarda gözle görülür bir artış yaşandı. 2025 itibarıyla sadece kadın kuruculara ait girişimlerin oranı %14,29’a ulaşarak, 2020’deki %4,15 seviyesini ciddi şekilde geride bıraktı. Kurum içi girişimcilik programları ve ESG odaklı fonlar sayesinde kadın girişimciler, teknoloji ekosisteminde daha güçlü ve kalıcı bir yer edinmeye başladı.
Duygu Eren’e göre şu anda kadın girişimciliği yeni bir dönemin eşiğinde. Bu yeni dönem; iklim teknolojileri, yapay zeka destekli çözümler, femtech, regtech ve blockchain gibi ileri teknoloji alanlarında uzmanlaşan kadın kurucularla şekilleniyor. Küresel pazara doğrudan açılabilen, hibrit ve uzaktan çalışan ekipler kurabilen kadın girişimciler, ekonomik ve çevresel sürdürülebilirliği iş modellerine entegre ederek iş dünyasında kalıcı etki yaratıyor.
Eren, bu süreci yalnızca kadınlara alan açmak olarak değil, toplumsal cinsiyet eşitliğini tüm iş yapış modellerine entegre etmek olarak tanımlıyor. Bu yaklaşım, yatırımcı ilgisini artırmakla kalmıyor; aynı zamanda kurumsal iş birliklerini ve uluslararası fon desteklerini de beraberinde getiriyor.