
Yaşadığımız coğrafya, depremler başta olmak üzere pek çok doğal afetin ve olağanüstü durumun potansiyel riskini taşıyor. Bu risklere karşı yalnızca “olursa bakarız” anlayışıyla değil, her an olacakmış gibi hazırlıklı bir devlet ve toplum refleksiyle hareket etmek zorundayız. Bu noktada en kritik sorumluluk ise kamu ve özel sektörde, stratejik öneme sahip kuruluşlara düşüyor.
Deprem gibi büyük bir afet anında sadece binaların yıkılması değil, hayatın sürdürülebilmesi için gerekli haberleşme, sağlık, ulaşım, güvenlik ve gıda tedarik sistemlerinin çökmesi asıl felaketi büyüten unsurlardır. Birkaç saniyede yıkılan yapılar kadar, aylarca sürebilecek krizleri doğuran şey; yetersiz altyapı ve hazırlık eksikliğidir.
Haberleşme: Kriz Anının Hayat Damarı
Afet anlarında yaşanan ilk sorunlardan biri haberleşme sistemlerinin çökmesidir. GSM operatörleri, normal şartlarda binlerce kişiye hizmet verirken, deprem anında milyonlarca kişi aynı anda telefonlarına sarılır. Bu ani yoğunluğa karşı hazırlıksız olan sistemler çöker. Oysa bu ihtimal, öngörülebilir bir gerçektir.
Mobil baz istasyonları, uydu telefonları, acil iletişim frekansları ve altyapı yedeklemeleri, kriz anlarında kesintisiz iletişim için olmazsa olmazdır. Özellikle emniyet güçleri, sağlık personeli ve arama kurtarma ekiplerinin birbirleriyle haberleşememesi, arama kurtarma faaliyetlerini doğrudan etkiler. Bu yüzden haberleşme sektörü, sadece bir ticari alan değil, ulusal güvenlik unsuru olarak görülmelidir.
Sağlık: En Hayati Altyapı
Afet anında ayakta kalan hastaneler hayat kurtarır. Ancak bu, yalnızca binanın sağlamlığıyla bitmez. Enerji kesintileri, su ve altyapı sorunları, personel eksiklikleri gibi birçok detay sağlık hizmetlerini aksatabilir. Hastanelerin jeneratör sistemleri, yedek tıbbi malzeme ve ilaç stokları, acil durum personel planlamaları hazır değilse, can kaybı artar.
Mobil sağlık üniteleri, sahra hastaneleri ve yerel yönetimlerin destekleyici sağlık planları da bu zincirin birer halkasıdır. Kriz planlarının sadece kağıt üstünde değil, pratikte uygulanabilir senaryolarla test edilmiş olması gerekir.
Gıda ve Temel Tedarik Zinciri: Kaosun Eşiğindeki Hayat
Bir afetten sonra insanlar en temel ihtiyaçlarını karşılayamazsa, kriz hızla sosyal bir kaosa dönüşür. Bu nedenle gıda ve su tedarik zinciri, belediyelerden marketlere, lojistik firmalarından üreticilere kadar herkesin dahil olduğu geniş bir organizasyon gerektirir.
Soğuk hava depoları, dağıtım ağları, nakliye altyapısı… Bunların her biri olağanüstü durumlar için yedekli, esnek ve erişilebilir olmalıdır. Sadece büyükşehirlerde değil, kırsal alanlarda da acil tedarik sistemleri oluşturulmalı, kamu ve özel sektör iş birliğiyle lojistik merkezleri kurulmalıdır.
Ulaşım: Müdahalenin ve Tahliyenin Anahtarı
Yollar kapalıysa, ambulans gitmez, yardım gelmez. Bu kadar net. Özellikle büyükşehirlerdeki alternatif ulaşım koridorları, acil durum güzergahları, helikopter pistleri ve deniz ulaşımı gibi destek hatları, her belediyenin kriz haritasında yer almalıdır.
Ayrıca şehirlerarası ulaşımın kesintiye uğramaması, diğer bölgelerden yardımın ulaşabilmesi açısından hayati önemdedir. Afet anında kapanan yollar, koordine edilmemiş trafik ve plansız tahliye süreçleri, can kayıplarını artırır.
Sonuç olarak; kriz anında başarı, o an yapılanlarla değil, önceden yapılan hazırlıklarla kazanılır. Stratejik öneme sahip tüm sektörler ‘ister kamu ister özel sektör olsun’ faaliyetlerini sadece olağan günler için değil, olağanüstü günler için de yapılandırmalıdır.
Kriz anları devletin, sistemin ve milletin gerçek gücünü test eder. Bu sınavı başarıyla geçmek için hazır olmak zorundayız.